MATAMATİKTE FRAKTALLAR VE FRAKTAL GEOMETRİ
Fraktal; matematikte, çoğunlukla kendine benzeme
özelliği gösteren karmaşık geometrik şekillerin ortak adıdır. Fraktallar,
klasik, yani Eukleidesçi geometrideki kare , daire , küre gibi basit
şekillerden çok farklıdır. Bunlar, doğadaki, Eukleidesçi geometri aracılığıyla
tanımlanamayacak pek çok uzamsal açıdan düzensiz olguyu ve düzensiz biçimli
tanımlama yeteneğine sahiptir. Fraktal terimi “parçalanmış” yada “kırılmış”
anlamına gelen Latince “fractus” sözcüğünden türetilmiştir. İlk olarak 1975’te
Polonya asıllı matematikçi Beneoit B. Mandelbrot tarafından ortaya atılan
fraktal kavramı, yalnızca matematik değil fiziksel kimya, fizyoloji ve
akışkanlar mekaniği gibi değişik alanlar üzerinde önemli etkiler yaratan yeni
bir geometri sisteminin doğmasına yol açmıştır.[1]
İnternette fraktallar hakkında çok fazla
bilgi vardır, fakat bu bilgilerin büyük kısmı ya güzel resimler veya yüksek
seviyeli matematiksel kavramlarla ilgilidir. Dolayısıyla kolayca anlaşılır bir
ifade ile diyebiliriz ki fraktallar tuhaf resimleri olan cisimler, matematiksel
nesnelerdir. Okulda karşılaştığımız matematiğin çoğu, eski bilgilerdir.
Örneğin, geometride karsılaştığımız çemberler, dörtgenler ve üçgenler M.Ö. 300
üncü yıllarında Öklid tarafından ortaya konulmuştur. Buna rağmen Fraktal
Geometri daha çok yenidir. Fraktallar üzerinde matematikçiler tarafından
araştırmalar son 25 yıldır başlamış bulunmaktadır.[2]
Fraktal parçalanmış ya da kırılmış
anlamına gelen Lâtince “fractus” kelimesinden gelmiştir. İlk olarak 1975’te
Polonya asıllı matematikçi Benoit Mandelbrot tarafından ortaya atıldığı
varsayılır. Kendi kendini tekrar eden, ama sonsuza kadar küçülen şekilleri,
kendine benzer bir cisimde cismi oluşturan parçalar ya da bileşenler cismin
bütününü inceler. Düzensiz ayrıntılar ya da desenler giderek küçülen ölçeklerde
yinelenir ve tümüyle soyut nesnelerde sonsuza kadar sürebilir; tam tersi de her
parçanın her bir parçası büyütüldüğünde, yine cismin bütününe benzemesi
olayıdır. Doğada görülebilen bir örnek olarak bazı bitkilerin yapısı
verilebilir.[3]
Tüm fraktallar kendine benzer ya da en
azından tümüyle kendine benzer olmamakla birlikte, çoğu bu özelliği taşır.
Kendine benzer bir cisimde cismi oluşturan parçalar ya da bileşenler cismin
bütününe benzer. Düzensiz ayrıntılar ya da desenler giderek küçülen ölçeklerde
yinelenir ve tümüyle soyut nesnelerde sonsuza değin sürebilir; öyle ki,her
parçanın her bir parçası büyütüldüğünde, gene cismin bütününe benzer. Bu
fraktal olgusu, kar tanesi ve ağaç kabuğunda kolayca gözlenebilir. Bu tip tüm
doğal fraktallar ile matematiksel olarak kendine benzer olan bazıları,
stokastik, yani rasgeledir; bu nedenle ancak istatistiksel olarak ölçeklenirler.
Fraktal cisimler,düzensiz biçimli olduklarından ötürü Eukleidesçi şekilleri
ötelenme bakışına sahip değildirler. (Ötelenme bakışımına sahip bir cisim kendi
çevresinde döndürüldüğünde görünümü aynı kalır.)
Fraktalların bir başka önemli özelliği de,
fraktal boyut olarak adlandırılan bir matematiksel parametredir. Bu cisim ne
kadar büyütülürse büyütülsün ya da bakış açısı ne kadar değiştirilirse
değiştirilsin, hep aynı kalan fraktalların bir özelliğidir. Eukleidesçi boyutun
tersine fraktal boyut, genellikle tam sayı olmayan bir sayıyla, yani bir kesir
ile ifade edilir. Fraktal boyut, bir fraktal eğri yardımıyla anlaşılabilir.
Oluşturulmasının her aşamasında bu tip bir eğrinin
çevre uzunluğu 4/3 oranında büyür. Fraktal boyut (D)4’e eşit olabilmesi için alınması
gereken kuvvetini gösterir; yani;
3d =4 bu bakımdan fraktal eğriyi niteleyen
boyut log4/log3 ya da kabaca 1,26’dır. Fraktal boyut, Eukleidesçi olmayan
belirli bir biçimin karmaşıklığını ve şekil nüanslarını açığa çıkarır.
Kendine benzerlik ve tamsayı olmayan
boyutlu kavramlarıyla birlikte fraktal geometri, istatistiksel mekanikte,
özellikle görünürde rasgele özelliklerden oluşan fiziksel sistemlerin
incelenmesinde giderek daha yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Örneğin,
gökada kümelerinin evrendeki dağılımının saptanmasında ve akışkan
burgaçlanmalarına ilişkin problemlerin çözülmesinde fraktal benzetimlerden
(simülasyon) yararlanılmaktadır. Fraktal geometri bilgisayar grafiklerinde de
yararlı olmaktadır. Fraktal algoritma ise, engebeli dağlık araziler ya da
ağaçların karışık dal sistemleri gibi karmaşık, çok düzensiz doğal cisimlerin
gerçektekine benzer görüntülerinin oluşturulabilmesini olanaklı kılmıştır.[1]
Maddenin en küçük yapı taşı atoma
baktığımızda ortada proton ve nötronlardan oluşan, kendi etrafında dönen bir
çekirdek ve etrafında belirli yörüngelerde dolanan elektronlardan oluşmuştur.
Protonun ve nötronun yapısını ise, elektron büyüklüğündeki üç parçacık ( kuark
) ve onları bir arada tutan çekim kuvveti sağlayan gluonlar oluşturur. Kuarklar
titreşen enerji paketlerinden ibarettir. Sonuçta evren, özünde titreşen enerji
denizinden ibaret olacaktır. Atomlar bir araya gelerek molekülleri, moleküller
bir araya gelerek karmaşık yapılı daha komplex organik yapıları onlarda
birleşip canlı hücreyi oluştururlar. Hücreler dokuları, dokular, organları,
organlar sistemleri ve sistemler canlı organizmayı oluşturur. Organizmalar
fraktallardan oluşmuştur da denilebilir.[4]
İnsan vücudu fraktallardan oluşan organ ve yapılara
sahiptir. Akciğerlerimize daha fazla oksijenin girebilmesi için soluk borumuz
ikiye daha sonra sürekli küçülen ve kendini tekrar eden kollara ayrılmıştır.
Her kolun ucunda üzüm salkımını andıran hava keseleri bulunur. Kalp
atışlarımızda belirgin bir karmaşıklıktan sonra kendini tekrar eder. EKG
grafiklerinde bu açıkça görülebilir. Bütün hücrelerimize oksijen ve hayati
diğer besinleri taşıyan kan damarlarımız da giderek küçülerek kılcal damar ağı
ile tüm vücudumuzu sararlar. Kan hayati bir sıvıdır ve en küçük damlası bile
hücreye kadar ulaşmalıdır. Sistem yine olması gerektiği şekilde kendini
oluşturmuştur. İnsan beyninin kıvrımları ve beyinden çıkıp omurilikten tüm
vücuda yayılan sinir hücreleri çeşitli bağlantılar (sinaps) yaparak tüm vücudu
ağ gibi sarar. Amaç dışarıdan gelen sinyalleri daha iyi alabilmek için vücudu
daha çok sarmaktır. Daha çok ve çeşitli sinyal ya da uyarı almak sinir
hücrelerimiz arasındaki bağlantıları artırır. Bu da insanın çevresini daha iyi
algılamasını sağlar. Sinir hücrelerinin sayısı değişmez, ölen sinir hücreleri
yenilenmezler bu durum belirli bir düzeni bozmamak içindir. Vücudumuzdaki kas
lifleri de fraktal yapıdadır. Ağaçların dallanmasında ve yaprak diziliminde,
eğrelti otunun yapraklarının diziminde, brokoli bitkisinde, kaktüslerde,
sümüklü böceğin dış iskeletinde, midyenin dış iskeletinde, örümceğin ördüğü
ağda, mercan resiflerinde, rüzgarın esintisinde, uzaktan baktığımızda nokta
gibi gördüğümüz mikroskop altında muhteşem şekillere sahip kar kristallerinde
fraktal yapılara rastlanır.İnsan yaşamındaki ekonomi, tarih ve psikolojide
fraktal seyirler gösterir.‘’ Tarih tekerrürden ibarettir.”Sözü tarihin kendini
tekrarlayan dönemlerden oluştuğunu anlatır niteliktedir. Ülkelerin kuruluş,
yükseliş ve çöküşleri, borsanın iniş çıkışları, insan hayatındaki dönemler
belirli aralıklarla kendini tekrarlar. Evrende mükemmel fraktal yapılar vardır,
peki evrenin kendisi fraktal olabilir mi? [4]
İlk olarak 1975’te Polonya asıllı matematikçi Beneoit
B. Mandelbrot tarafından ortaya atılan fraktal kavramı, yalnızca matematik
değil fiziksel kimya, fizyoloji ve akışkanlar mekaniği gibi değişik alanlar
üzerinde önemli etkiler yaratan yeni bir geometri sisteminin doğmasına yol
açmıştır. Tüm fraktallar kendine benzer ya da en azından tümüyle kendine benzer
olmamakla birlikte, çoğu bu özelliği taşır. Kendine benzer bir cisimde cismi
oluşturan parçalar ya da bileşenler cismin bütününe benzer. Düzensiz ayrıntılar
ya da desenler giderek küçülen ölçeklerde yinelenir ve tümüyle soyut nesnelerde
sonsuza değin sürebilir; öyle ki,her parçanın her bir parçası büyütüldüğünde,
yine cismin bütününe benzer. Bu fraktal olgusu, kar tanesi ve ağaç kabuğunda
kolayca gözlenebilir. Bu tip tüm doğal fraktallar ile matematiksel olarak
kendine benzer olan bazıları, stokastik, yani rastgeledir; bu nedenle ancak
istatistiksel olarak ölçeklenirler. Fraktal cisimler,düzensiz biçimli
olduklarından ötürü Eukleidesçi şekilleri ötelenme bakışına sahip değildirler.
(Ötelenme bakışımına sahip bir cisim kendi çevresinde döndürüldüğünde görünümü
aynı kalır.)
Fraktalların bir başka önemli özelliği de, fraktal
boyut olarak adlandırılan bir matematiksel parametredir. Bu cisim ne kadar
büyütülürse büyütülsün ya da bakış açısı ne kadar değiştirilirse değiştirilsin,
hep aynı kalan fraktalların bir özelliğidir.
Fraktaller, kendilerini farklı ölçeklerde
tekrarlayan motiflerdir. Sıkça kullanılan bir örnek brokolidir; her küçük
çiçekçik temel motif olarak kendisini tekrarlayarak bir sonraki çiçekçik katını
oluşturur ve brokolinin nihai şekli böylece tamamlanır.Yakın zamanda yapılan
araştırmalar bireylerin davranışlarının, takım ve
kurumların işleyişinin, pazar dinamiklerinin, ekonomilerdeki hareketliliğin,
hatta çevre ve toplum gibi kapsayıcı sistemlerin hareketlerinin fraktal
dinamikler gösterdiğine işaret eder. Fraktal sistemlerin özgünlüğü bir temel
motifin (brokolinin çiçekçiği örneğinde olduğu gibi) bütün bir sistemin
yapısını kararlaştırmasıdır. Temel motifi keşfet, değiştir ve bütün sistem
değişsin. Temel motifin değiştirilmesiyle bir kurumun müteakip düzeyleri,
pazara, çevre ve topluma yaklaşımı ve bunlarla olan tüm ilişkileri de
değiştirilir.[5]
Fraktallar ile Normal Örüntünün Arasındaki Fark nedir?
Fraktallar da bir çeşit örüntüdür.Fakat
daha önce gördüğümüz örüntülerden farklıdır. Fraktallar virüs gibidir, her bir
parçasından devamlı benzer parçaları oluşur.Normal örüntülerde ise benzer
parçalar vardır fakat bu parçalar birbirinden oluşmaz. Bir şeklin fraktal olup
olmadığını anlamamızı sağlayan en önemli nokta budur.[6]
Teorinin Gelişimi
Benoit Mandelbrot, IBM laboratuvarlarında
çalışmaya başladığında Oyun kuramı, iktisat, emtia fiyatları gibi çeşitli
alanlarda çalışan bir mühendisti. Bu çalışmalarını tamamladığında veri iletim
hatlarındaki gürültü üzerinde çalışmaya başladı. Mühendisler, veri aktarımı
sırasında oluşan gürültü karşısında çaresiz kalmışlardı. Mühendislerin bu
soruna bulabildikleri en iyi çare, sinyal gücünü arttırmaktan ileri
gidememişti; ama sinyal gücünün arttırılması da tam bir çözüm sağlamamıştı.
İletişim sırasında gürültüye bağlı hatalar oluşmaktaydı.
İletim hatlarındaki gürültü doğası gereği gelişigüzel
olmasına rağmen kümeler halinde gelmekteydi. İletişim süresi boyunca hatasız
periyotlar arasında hatalı periyotlar yer almaktaydı. Hatalı periyotların
incelenmesi, hata paterninin sanıldığından daha karmaşık olduğunu ortaya
koymuştur. Mandelbrot, bir günlük veri trafiğini birer saatlik periyotlara
ayırdı. Daha sonra, hatanın gözlendiği periyotları ele alıp bu periyotlar
yirmişer dakikalık parçalara böldü ve yine gördü ki, bu birer saatlik
periyotların içinde de yine hatasız bölümler bulunmaktaydı. Mandelbrot, hatalı
bölümleri daha kısa zaman aralıklarına bölmeye devam etti ve sonunda hatasız
periyotların var olduğunu gösterdi. Bu arada aykırı bir durum Mandelbrot’un
dikkatini çekti fakat: hatalı periyotların hatasız periyotlara oranı periyodun
uzunluğundan bağımsız olarak neredeyse sabit kalıyordu.
Yukarıdaki tanıma uyan dağılım
fonksiyonuna sahip bir dizi, 19. yüzyılda yaşamış olan bir matematikçi olan
Georg Cantor’un anısına Cantor dizisi olarak bilinir. Cantor dizisini
oluşturmak için L uzunluğunda bir doğru parçası alınır. Doğru parçasının
ortadaki üçte birlik kısmı silinir. Artık L/3 uzunluğunda 2 adet doğru parçası
vardır. Bu doğru parçalarının da ortadaki üçte birlik kısımları çıkarılır ve bu
işlem sonsuza kadar tekrarlanırsa elde edilen yapının adı Cantor Tozudur. Bu
tozun koordinatları bir Cantor dizisi oluşturur. Cantor Tozu sonsuz adet
noktadan oluşur; ama toplam uzunluğu sıfırdır.
Mandelbrot, yukarıdaki gürültü dağılımını
kullanarak sinyal gücünün arttırılmasının gürültüye bağlı hatalardan
kaçınılamayacağını göstermiştir. Yapılması gereken hataları engellemek değil,
hataları düzeltecek bir mekanizma geliştirmektir.
Mandelbrot’nun kendi kendine sorduğu şu soru, daha
sonraki çalışmalarını yönlendiren temel işlev olmuştur: “İngiltere kıyılarının
uzunluğu nedir?” “Bu sorunun yanıtı kullanmakta olduğunuz ölçüm aracının
uzunluğuna bağlıdır.” diyordu Mandelbrot. Mesela bir metrelik bir pergelin kıyı
boyunca yürütüldüğünü düşünün. Bulacağınız uzunluk yaklaşık bir değer
olacaktır. Zira pergel, uzunluğu bir metreden daha kısa olan girinti ve
çıkıntıları atlayacaktır. Pergeli yarım metreye indirdiğinizde bulacağınız
sonuç bir öncekinden daha büyük, daha doğru, ama halen yaklaşık sonuç
olacaktır. Bu sefer de pergel yarım metreden daha kısa olan girinti çıkıntıları
ölçemeyecektir. Pergeli daha da küçülttüğünüzde elde edeceğiniz sonuç daha
büyük ama halen hatalı bir değerdir. Bu zihinsel deneyi sonsuza kadar
götürdüğünüzde ilginç ortaya ilginç sonuçlar çıkar. Sahil şeridi Öklid
geometrisine uygun olsa idi (örneğin çember), pergel küçüldükçe yapılacak ölçüm
gerçekten de çemberin çevresine eşit olacaktı. Ama sahil şeridi Mandelbrot’un
öngördüğü şekilde ise ölçek atom boyutlarına inene kadar bulunan uzunluk
sürekli artmaya devam eder, ancak atom ölçeğinde sonlu bir değere gidebilir.
Dikkat edilirse, Cantor Tozu’nda olduğu gibi burada da ölçü biriminden (bir
anlamda gözlem boyutundan) bağımsız olarak hata halen mevcuttur.
Mandelbrot’nun bir sonraki sorusu ise şu
olmuştur: “Bir iplik yumağının boyutu nedir?” Uzaktan bakıldığında yumak bir
noktadan ibarettir, yani boyutu sıfırdır. Daha yakından yapılan gözlemlerde
yumak yüzeyinde düzensizlikler bulunan bir küre gibidir. Boyut sayısı üçe çıkmıştır.
Daha yakından bakıldığında yumağı oluşturan tek boyutlu iplik ayrık olarak
gözlemlenebilir. Tek boyutlu ipliğe büyüteçle bakıldığında iplik üç boyutlu
sütunlar gibi görülür. Mikroskop altında sütunlar tek boyutlu liflere, lifler
ise sonunda boyutsuz noktalara dönüşmektedir. O halde, yumağın gerçek boyutu
nedir?
Mandelbrot, bir birim cinsinden ölçülemez
olan cisimlerin bir pütürlülük derecesine sahip olduğunu ve bu pütürlülük
derecesini ölçmenin bir yolunu bulmuştur. Mandelbrot’ya göre göre ölçek değiştiğinde
düzensizlik derecesi sabit kalmaktaydı. 1975 yılında Mandelbrot pütürlülük
derecesinin ismini de koymuş oldu: Fraktal boyut. Pütürlülük özelliği gösteren
cisimler de fraktallar adını aldı.
Fraktal terimi taşıdığı felsefik anlam
sayesinde ve fraktalların psychedelic biçimlere sahip olması gibi
özelliklerinden dolayı diğer sanatları da etkilemiş ve özellikle müzik alanında
sesin görsel yansıması, fraktal şekillerin sese dönüşümü gibi alt başlıklar
altında kendine yer bulmuştur. Bu özelliklerinin yanı sıra “düzendeki kaos –
kaostaki düzen” sloganı ile tanımlanan fraktal kavramı özellikle rock müzik
dalında kendisinden etkilenen gruplara adını vermiştir. Arjantinli progressive
rock grubu “Fraktal”, bu grupların en tanınanıdır. Ülkemizde de adında Arjantinli
meslektaşlarıyla aynı adı taşıyan pyschedelic ve progressive rock grubu
“Fraktal” faaliyetlerini sürdürmektedir.em:Φράκταλ.[3]
Fraktal geometriyle ilk tanışmam bundan 5
yıl kadar önce bir arkadaşımın bilgisayarla yaptığını iddia ettiği bir resmi
başka bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak vermesiyle oldu. Klasik anlamda
resim diyemeyeceğim bu görüntü, başı ve sonu –belli- olmayan ve birbiri içinde
tekrarlanan geometrik diyebileceğimiz, demeye de bileceğimiz bir motifin
birbiri içinde tekrarlanan canlı renklerle süslenmiş haliydi. Daha sonra başka
eserlerini de gördüğüm arkadaşım ilk kez duymama daha birkaç yıl olan fraktal
ya da mandelbrot kelimelerini tek bir kez bile cümle içinde kullanmadan,
‘bilgisayar programı var, yapıyorum işte’ diyerek hayretimi izledi.
Hala hayatta olan ve resimde görülen,
zamanında ne matematikçilere ne fizikçilere yaranabilmiş Benoit Mandelbrot
amcanın 2000 yıllık koca Öklid geometrisini tahtından ettiği buluşunu
tanımlamak için oğlunun Latince sözlüğünü karıştırırken rastladığı fractus
sıfatından ilham alarak uydurduğu fractal kelimesi ve bu isimle tanımladığı
geometriyle tanışmama daha birkaç yıl vardı. Mandelbrot bunu yaptığında
takvimler 1975’i gösteriyordu, kendisinin fraktal geometriye dair yayımladığı
“İngiltere sahillerinin uzunluğu nedir?” başlıklı ünlü makalesinin
yayımlanmasının üzerinden 8 yıl geçmişti.
Cevabı başlığı kadar ilginç olan bu
makale, daha sonra fraktal geometrinin doğadaki başka tezahürlerine
yoğunlaşacak başka matematikçiler için bir öncü niteliği taşıyordu. Özetle,
Mandelbrot; ‘Bulacağınız uzunluk pergelinizin uzunluğuna göre değişir. Eğer bir
metre açıklığında bir pergelle ölçüyorsanız bir metrenin altındaki kıvrımlar
ölçülmemiş olacaktır, eğer bir karışlık bir pergelle ölçüyorsanız bir karışın
altındaki kıvrımlar yuvarlanmış olacaktır. Ölçümünüzü ne kadar
hassaslaştırırsanız bulduğunuz sonuç o kadar büyük olacaktır ve bunun sonu her bir
kum tanesini ard arda ölçmeye kadar gidecektir.’ diyordu.
İngiltere ya da Türkiye sahilinin ne kadar
uzun olduğu gibi bir merakım olmadı. En meraklı zamanlarımda bile evdeki
televizyonun içinde gerçek adamlar olmadığının farkındaydım. Ancak bu her kıvrımında
kendi minik örneklerini sakladığını gördüğümüz ünlü Mandelbrot serisinin z kare
+ c gibi gayet basit bir fonksiyondan oluştuğunu öğrendiğimde şaşırdım.
Gördüğüm kadarıyla tek püf noktası z’nin sıfırdan başlayan herhangi bir sayı,
c’nin de test edilen noktaya tekabül eden karmaşık bir sayı olması. Hepimizin
anlayabileceği bir dille ifade etmek gerekirse sıfırdan itibaren bir sayı
alıyoruz, kendisiyle çarpıp sonucu aldığımız ilk sayıya ekliyoruz. Sonra bu
sayının karesini alıp ilk sayıya ekliyoruz ve istediğimiz kere tekrarladığımız
bu fonksiyonun dinamik karşılığı yukarıdaki resimlerin ilki oluyor.
Araştırınca gördüm ki fraktal geometri,
ortaya çıkışı, daha doğrusu bu açıklıkla tanımlanışı ve bir türlü kabul
göremeyişi matematiğin bilgisayarların gelişmesini beklediği yüz yıllık uzun ve
sıkıcı dönemin bitmesini beklemiş. İlk örnekleri Birinci Dünya savaşı sırasında
Gaston Julia ve Pierre Fatou’nun inceledikleri ve literatüre Julia seti olarak
geçen denklemlerle genç Mandelbrot karşılaşmıştı ve kendi başarısının sırrı
olan sezgileriyle bunların Öklityen kavramlarla açıklanamayacağını anlamıştı.
Kendisi şanslıydı, hem dünyaya daha uygun bir zamanda gelmiş hem de IBM gibi
bir firmada, zamanın en ileri –ileri dediysek günümüzdekilerin atalarından
bahsediyoruz- bilgisayarları elinin altında çalışmaktaydı, üstelik hafif çatlak
ve bolca megaloman bir bilim adamı olarak sonradan pek ünlü olacaktı.
Burada özetlemekte zorlandığım bilgilerin
ışığında söyleyebilirim ki Mandelbrot’un bu hep gözümüzün önünde olan fakat
bilinen tarih boyunca kimsenin formüle edemediği fraktal geometrinin başarısı
bakış açısında yatmaktadır. Kendisi de sorup cevapladığı sorularda bakış
açısını yani ölçeği baş değişken olarak kullanmış. Yine meşhur sorularından
biri; bir yumağın boyutu nedir? Eğer uzaktan bakıyorsak bir nokta kadardır.
Biraz yaklaşınca birbirinin üzerine sarılmış iplikler kadardır. Daha da
yaklaşınca iplikleri oluşturan daha ince lifler kadardır. Daha da yaklaşırsak o
lifleri oluşturan sıfır boyutlu noktalar kadardır. İnsanın avucunda tuttuğu bir
yumağın nihayetinde sıfır boyutlu noktalar toplamı olduğuna inanası gelmiyor
ancak matematiksel olarak durum bu.
Koch’un birbirini daha küçük ölçeklerde
tekrarlayan üçgenlerden oluşan kar tanelerinin merkezinden çizilmiş bir daireye
sığmakla birlikte kenarının sonsuz uzunlukta olduğuna da ilk bakışta inanmak
zor. Ancak matematiğin böyle de bir boyutu varmış işte! Her kenarı 30
santimetrelik gayet ele gelir bir boyutta bir eşkenar üçgenle başlayıp, her
kenardan ortadaki on santimden yeni bir eşkenar üçgencik çıkarmak ve bunu
tekrarlayarak, her seferinde bir öncekinin üçte bir boyutunda yeni üçgencikler
yapmaya devam edersek bizim de Helge von Koch’un da 1904’de tanımladığı, kenar
uzunluğu sonsuz, alanı maksimum eşmerkezli bir daire kadar olan bir kar tanemiz
olur. Tamamen ölçek meselesi.
Cantor tozu, Sierpinski halısı ya da
Menger süngeri de aynı mantıkla oluşturulmuş daha eski örnekler. Matematiksel
bakımdan incelenmeye değer olduğu gibi pratik yaşamda da benim aklımın ucundan
geçmeyecek dertlere deva olmuşlukları varmış. Bir doğrudan başlayıp, üçe bölüp
ortadaki üçte biri kaldırıp, sonra kalan her üçte bire aynı işlemi uygulamayı
tekrar ederek ortaya çıkan noktacıklardan ibaret olan Cantor tozunu Mandelbrot,
kablolardaki veri transferinde ortaya çıkan hatanın dağılımı ile
ilişkilendirmişti. Aynı işlemin üç boyutlu hali olan Menger süngeri bir küpün
merkezindeki küpün kesilip çıkartılması ve kalan dokuzda bir boyuttaki diğer
sekiz küpe de aynı işlemin uygulanmasından oluşmaktadır. Sonsuz yüzey ve sıfır
hacme sahip bu yapı Eiffel Kulesi ile inşaat teknolojisine girmiş ve bu
alandaki belki de en kullanışlı çözüm olmuştur.
Yirminci yüzyılın son çeyreğinde ismine
kavuşan bu matematik dalının doğada sayısız örneklerine işaret eden başka bilim
adamları da oldu. Bir eğrelti otunun yapraklarının diziliminden bir şimşeğin
izlediği yola, bir camdaki çatlağın çıkardığı desenden akciğerlerimizin
içindeki bronşların ve damar sistemimizin yapısına kadar fraktal geometri
içinden evrenin doğduğu, o ilk gaz ve toz bulutlarından beri kendi minik
örneklerini içinde barındıran bir düzen olarak mevcut. Bunu idrak ettikten
sonra benim için anlaması asıl zor olan şey bunu keşfetmek için neden bu zamana
kadar beklediğimiz! [7]
Kaynaklar
Kaynaklar
[1] matlab.s5.com/fraktal.htm
[2] Prof. Dr. H. Hilmi HACISALIHOGLU, “Fraktal ve Fraktal Geometri nedir?”, www.matder.org.tr
[3] tr.wikipedia.org/wiki/Fraktal
[4] blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=146852
[5] www.oyakcimento.com/turkce/incvbs/DosyaOku.asp?intDokumanID=2137
[6] www.sbs-matematik.com/8-sinif-konu-anlatimi/fraktallar.html
[7] Pınar Derinbay, “Fraktal Geometri”, www.derki.com/dergi/index.php/fraktal-geometri.html
[2] Prof. Dr. H. Hilmi HACISALIHOGLU, “Fraktal ve Fraktal Geometri nedir?”, www.matder.org.tr
[3] tr.wikipedia.org/wiki/Fraktal
[4] blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=146852
[5] www.oyakcimento.com/turkce/incvbs/DosyaOku.asp?intDokumanID=2137
[6] www.sbs-matematik.com/8-sinif-konu-anlatimi/fraktallar.html
[7] Pınar Derinbay, “Fraktal Geometri”, www.derki.com/dergi/index.php/fraktal-geometri.html
Yorumlar
Yorum Gönder